15 Ocak 2008 Salı

“Keyfine Bak Ya Da Tozol”



Bu sloganla hareket eden ve 150 yıldan fazla bir zamandır kesintisiz olarak hizmet veren McSorley's adlı bar, hırsızından politikacısına,şairinden müzisyenine kadar her telden insana kapılarını açmışs. Ancak uzun yıllar kadınları eşikten içeri sokmayan bar sahipleri , 1970 yılında mahkeme kararıyla kadınlara da bira servisi yapmak zorunda kalmış.

Hıdır Geviş-New York

Elbette arkadaşlarımdan gelen her teklife, “evet” ya da “hayır” demeden önce, düşünüp taşınıyorum. Ancak bir İrlandalı’dan gelen “bara gidelim” teklifine, hiç düşünmeden “hayır” diyorum . Neden mi? Ne zaman “evet” dediysem başıma türlü işler açıldı da ondan. Bir kere, çok içiyorlar (İrlanda , OECD raporlarına göre en çok alkol tüketen ülke, ikinci sırada İngiltere ve Çek Cumhuriyeti geliyor. ) Amerika’da bu nedenle adları çıkmış zaten. İçmeye başladılar mı durdurana aşkolsun, kendilerini kaybedene kadar gidiyorlar.

İrlandalılar içip de sarhoç olmayanı günahkar sayıyor gibiler. İrlandalı arkadaşlarımla bu konuda çok kötü tecrübelerim oldu. Biri, bar çıkışında, duvar dibinde dizilmis homeless’lerin (sokakta yasayan evsizler) kucağına uzandı ve öylece uyuya kaldı. Ne ettiysem uyanmadı, taksiye doğru çekmeye çalıştım, ağırdı çekemedim. Diğeri, yine bar çıkışında, girdiğimiz pizzacıdaki bir masanın üzerine kendini attı, yılan gibi içe kıvrılarak uyudu. Üçüncüsü ise bardan bile çıkmadan, geniş katılımlı bir kavgaya yol açtı. Ogün bugündür, İrlandalı arkadaşlarımla bara gitmeye tövbeliyim. Zaten bu üçü dışında da başka İrlandalı arkadaşım yok şükür.

Geçen haftasonu bu üçünden biri, yani Amerikan- İrlandalı olanlar değil de gerçekten İrlandalı olanı, yani Dolan, New York’a geldi. Genellikle pek çok İrlandalı öğrenci gibi yazları Boston’a gider, insaatlarda çalışır, iyi de para biriktirir ve tekrar ülkesine geri döner. Dolan, bu Kış çalışmaya değil, gezmeye gelmiş. New York’a geleceği tarihi çok önceden biliyordum. Küçük ve bağımsız bir tiyatro grubunun gösterisi için tanesi 20 dolara iki bilet aldım. Bu beyfendi için onca para ödeyip Broadway showuna bilet alacak değildim.

Tiyatro oyunundan önce bir yerde yemek yedik. O yemekte inanmayacaksınız 4 tane siyah guinness birası içti. Çıkışta ise tiyatro izleyecek ruh halinde olmadığını söyleyerek, bara gitmek istediğini söyledi. Yemekte bana da zorla iki guinness içirdiği için elimde olmadan “evet, gidelim” demişim. 40 dolar ederindeki biletlerim telef oldu diye sonradan çok üzüldüm.

Onu aldım ve Manhattan'ın doğu kesiminde, 7. sokak üzerinde (2 ve 3. caddeler arasında ) McSorley Old Ale House adlı antik bir Irish Pub’a (İralanda birahanesi) götürdüm. Bu bar Amerika’nın en eski barı olmakla namlı, 1854 yılından beri kesintisiz olarak hizmet veriyor. 2004 yılında ise 150. Yıldonümleri’ni kutlamışlar.

İçersi yer yer eskici dükkanı, yer yer kötü bir antikacı dükkanı, yer yer de gayet güzel bir müze gibi. Geçmişten birike birike kalmış tuzluklar, porselen bira maşrafaları, resimler, sertifikalar, mobilyalar, döküm sobalar, yazarı tarafindan dükkan için imzalanmış kitaplar (Angela’nın Külleri kitabının yazarı Frank McCourt örneğin), fotoğraflar, hatta tozlar ve lades kemikleri bile.

Bu mekan öyle ilginç bir ruha sahip ki zamanında hırsızından şairine, gazetecisinden politikacısına (ABD eski başkanı Abraham Lincoln), müzisyeninden (John Lennon) aktörüne kadar herkesin uğrak yeriymiş.

Birahanenin arka bölümü, 1920’den başlayıp 1933’e kadar süren içki yasağı zamanında kullanılıyormuş. Hatta orada müşterilerin içeriye gizlice alındıkları ikinci bir giriş kapısı varmış. Bu bçlümde yer alan dev ve eski şöminenin üzerinde ise birahanenin sloganı haline gelen “be good or be gone (benim kendine özgü cevirimle, “keyfine bak ya da tozol”) sloganı yer alıyor.

Birahanenin bir başka sloganı daha var. "Good Ale, Raw Onions, and No Ladies." Anlamı şu: İyi Alle (alkol oranı yüksek bir çesit bira), çig soğan ve kadınsiz bir mekan. Aslında bu slogan hiç de boşuna değil. Tamamıyle bir erkek mekanı olan barın kadınlara olan antipatisini çok iyi dile getiriyor. Kadınlar ancak ve ancak 1970 de McSorley's in eşiginden adımlarını içeriye atabilmişler. Fakat birahane sahipleri kadınlar için ayrı bir tuvalet koymamışlar, O yıllarda buraya uğrayan bir kadının tuvalet ihtiyacı için erkekler tuvaletini kullanması gerekiyordu. Biranın içildigi bir yerde kadınlara özel tuvalet koymamak demek “baska kapıya” demekle eş anlama geliyor. Neyse ki 1986 yılında kadınlar tuvaleti yapılmış çok şükür.

Birahane, John McSorley tarafından 1847 yılında kuruluyor. Bu yoksul adam, 1800’lü yılların ortalarında İrlanda’da kıtlığin baş göstermesiyle birlikte, Dublin’i terkedip New York’a geliyor ve burada kendi adıyla bu birahayi açıyor. Mekanın ilk müşterileri ise İrlandalı işçiler.

Ogün bugündür bu mekan hayatta ve kendi biralarını da kendileri yapıyorlar. Bira sudan ucuz: iki birayı 4.5 dolara içebiliyorsunuz. Koyu balmumu rengi biraları gayet leziz.

Diğer barların tam tersine, bira içmeyi kesip sadece poponuzu koyduğunuz sandalyeyi ısıtmaya başlarsanız, dışarı atılabilirsiniz. Çalışanlar biraz kaba saba, hatırlatırım.

O gecenin sonunda İrlandalı arkadaşım Dolan’ın sorun yaratıp yaratmadığını merak ediyorsanız, benden bir şey dememi beklemeyin. Çünkü hatırladıkça asabım bozuluyor.


Taraf gazetesi Hıdır Geviş-New York

1 yorum:

  1. god save ireland said the Hero's :)) Bazen arkadaslarimda bana cok iciyorsun dediklerinde bende onlara Irlandalilar dan bahsediyorum ama anlamiyorlar ne alakasi var diyorlar bu yazidan sonra beni anlarlar herhalde ama su evsizlerin kucaginda yatmak fikri ehehe tam bir irlandaliya gore gercekten :)))

    YanıtlaSil

#navbar-iframe { height: 0px; }