1 Ocak 2008 Salı

TARAF GAZETESİ YAZARI HIDIR GEVİŞ YAZILARINDAN SEÇMELER: “Nereden geliyorsun?”… “Köpeğimi psikoloğa götürmüştüm de, oradan”

Büyük şehrin derdi tasası insanları olduğu gibi köpekleri de bunalıma sokuyor. New York da pek çok kimse depresyona giren köpeklerini uzman köpek psikologlarına götürüyorlar. Köpeklerin yaşadığı kaygı ve endişeyi hafifletmek için kullanılan en yeni ilaçlardan biri ise insanların da kullandığı Prozac.

Hıdır Geviş/New York

Televizyonda, MSNBC’nin çok sevdiğim anchorman’i Keith Olbermann’i izliyorum. Irak savaşı ile ilgili konuşuyor. Amerikan Başkanı George Bush’a karşı öyle sert şeyler söylüyor ki bir tek baba-avrat düz gitmediği kalıyor. “Mr. Bush ! O ülkeden derhal çıkmalısın. Orada insanlar senin yüzünden ölüyor. Herkesi terörize ettin. Senin saçma sapan politikalarina katlanmak zorunda değiliz. Sözde, Amerikalılar’ı korumak için Irak’a girdin ama terörü daha da artırdın, güvenliğimiz asıl şimdi tehlikede. Hiç bir şeyi çözemedin, aksine berbat ettin”

Kızgın spikeri izlerken bir yandan da kendi hayal alemimde çesitli kestirimlerde bulunmaya çalısıyorum. Bu adamdan bir tane de İstanbul televizyonlarında olsa ve bu şekilde konuşsa, başına neler gelirdi acaba?

Olbermann’in kışkırtıcı konuşmaları karşısında zaten bozuk olan asabım iyice bozuldu. O an, evimin duvarında Bush’un kocaman bir tablosu asılı olmuş olsa, eski bir Yeşilçam filminde olduğu gibi elimdeki viski kadehini (aslında elimde yarısı içilmis süt bardağı duruyor) hiddetle fırlatır ve tablonun camlarını şangırrr diye aşağı dökerdim. O kadar kinlenmiştim başkan Bush’a.

Psikolojimin bozuk olduğu şu günlerde, böyle sıkıntı verici programlar izlememeliyim. Zaten depresyondayım. Küçümsenecek bir depresyon da değil. Eskiden depresyona girince yataktan çıkmaz, uyur da uyurdum. Şimdi ise yatağa ne zaman girsem , debelen-dur, uyuyamıyorum. İmsomnia olsa gerek, durumum belki de çok ciddi.

Bugünlerde, şehirde psikolojisi bozuk olan sadece ben değilim. Arkadaşım Dan’in köpeği Maya da ciddi biçimde depresyonda. Fakat ikimiz arasında bir fark var: Ben psikoloğuma gitmeyi aksatıyorum. O ise hiç aksatmıyor. Maya psikoloğunu çok seviyor.

Dany ve Maya’yı en son bizim emlakçı Ali Aydın ile birlikte 8. cadde üzerinden Greenwich Village’e doğru inerken, Christopher sokağının oralarda görmüştüm. Maya biraz durgundu, normalde beni görür görmez yanaşır-oynaşır. Çok sıcakkanlı bir köpek. Ancak bu kez ilgisiz davrandı. Üstelik bayağı da kilo almış, şişman bir köpek olmuş. Ben yine her zamanki densizliğimle, “Maya böyle kilo aldığına göre depresyonda olmalı” dedim. Dany suratını ekşiterek ,beni “evet” diye yanıtladı. Zaten onlar da Maya’nın psokoloğundan dönüyorlarmış (Saatine de 250 dolar ödüyorlarmış, bu miktara telefonla danışmanlık hizmeti de dahil).

Aslına bakarsanız bu sonuca hiç şaşırmadım. Ben bu köpekle 1 yıl önce tanıştığımda nasıl olup da ruhsal olarak bu kadar sağlıklı kalmayı başardığına şaşırmıştım. Çünkü Dany hiç durmadan köpeğine emirler veriyor, O’nu o yana bu yana çekiştiriyor, azarlıyordu . Hani köpeğe insan gibi davranılmasına diyeceğim yok ama gaddar bir diktatörün eline düşmüş politik bir mahkum gibi davranılmasına itirazım var.

Zavallı Mayacık. Demek ki sahibinin bütün o psikolojik tacizlerine dayanamamış ve sonunda depresyona girmişti. Kader arkadaşım benim.

Köpek de psikoloğa götürülür mü demeyin. Bu ülkede yaklaşık 74.8 milyon ev köpeği (90 milyon da ev kedisi var) yaşıyor. Yani köpekler hayatın bir parçası. Ailler de köpek bakmayı tercih ediyor, Dany gibi bekarlar da… Bu insanlar köpeği sokağa salmıyor, evde onlarla birlikte yaşıyorlar. Ancak özellikle New Yok gibi büyük kentlerde nasıl insanlara çok dar yaşama alanları düşüyorsa bu durum köpekler içinde geçerli, Büyük kentin stresi, sahiplerin stresi, gürültü, kalabalık ve yüksek binalar köpekleri de bunaltıyor. Şehir köpekleri taşra köpekleri gibi özgürce kuyruk sallayıp hoplayıp-zıplayıp dolaşamıyorlar. Hal ve davranışlarına dikkat etmek zorundalar. Hepsinin boynunda bir ucu sahibinin elinde olan bir de tasma var. Onların hayatı, lüks içinde olup da yari açık ceza evinde yaşamak gibi bir şey. Bir elleri yağda bir elleri balda ama günlerinin çoğu dört duvar arasında geçiyor.

Modern yaşamın getirdiği bu yeni sorun, resmi yetkililer tarafından da kabul edilmis. Amerikan Veterinerler Birliği ilk kez 1993 yılında hayvan davranışlarını incelemenin veterinerlikten ayrı bir uzmanlık dalı olduğunu resmi olarak kabul etti. Ayrıca Devletin gida ve İlaçtan sorumlu birimi, psikolojik sorunları olan insanların iyileştirilmesi için kullanılan Clomicalm ve Anipryl gibi bazı ilaçların, köpeklerin ruhi promlerinin tedavisinde de kullanılmasını serbest bırakmıştı. Clomicalm ilacını 1999 yılında üretmeye başlayan Novartis fimasının, o yıl, hayvanlar için ürettiği depresyon ilaçlarından kazanmayı bekledikleri para yıllık 25 milyon dolardı. Yani piyasası öyle küçümsenecek bir piyasa değil. Sadece psikoloji ilaçları da değil her tür ilaç üretiliyor köpekler için . Günümüz rakkamlarına göre sadece kireçlenmenin yolaçtığı sorunlar için satılan köpek ağrı kesicileri (Pfizer’in ürettigi Rimadyl çok ünlü) yıllık 130 milyon dolarlık bir pazar.

Hatta bayaği namlı ve tartışmalı bir antidepresan ilaç olan Prozac’ın köpekler için özel bir versiyonu bile üretildi. Bunun bir farkı insanların kullandığından daha lezzetli bir tada sahip olmasi ve çiğnenerek alınabilmesi. Köpek Prozac’ın, köpeklerde çok görülen bir sorun olan Separation anxiety disorder (birinden yada bir yerden ayrılmaktan doğan derin kaygı ya da bir çeşit depresyon) konusunda köpeklere çok yardımcı olduğu iddia ediliyor.

Kuaförüydü, mamasıydı, bakıcısıydı, gezdirmesi-tozdurmasıydı, sağlık kontrollleriydi derken New Yorklular için köpek bakmak hem para hem zaman acızından çok külfetli. Şimdi bütün bu masraflara bir de psikoloğa verilen ücet eklenmis oldu. Allah yardımcıları olsun.

Bu yazı Okan Arpaç'ın Dia'sına adanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

#navbar-iframe { height: 0px; }