23 Kasım 2012 Cuma

Müslümanların namusu


Taraf Gazetesi 23.11.2012

Geçtiğimiz Ekim ayında Amerika’nın önemli yayın kuruluşları biraraya gelip, Suudi Arabistan ile ilgili bir bildiri yayınladılar. Bildiriye imza atanlar arasında Random House, Time Warner ve Amazon’un üst düzey yöneticileri de vardı. Bildiride, Suudi Arabistan’da, çocuklara okutulan ders kitaplarının içeriği kamuoyuna şikayet ediliyordu. Kitaplarda, dini azınlıklar ve inançsızlara karşı derin bir hoşgörüsüzlük ve nefret tohumu ekildiği vurgulanıyordu. Dolayısıyla artık bu eğitim politikasına son verilmesi isteniyordu. Daha 9. sınıfdaki Suudi öğrenciye okulda şöyle satırlar okutuluyordu: ‘Yahudiler ve Hristiyanlar inananların düşmanıdır’.
Aslına bakılırsa bu konu 2001’deki 11 Eylül saldırısından sonra pek çok defa Amerikalılar tarafından Suudi yetkililere bildirilmişti, sözler alınmış ama görünen o ki pek bir ilerleme sağlanamamıştı. Sorun bugünlere kadar sarktı. Arabistan eğitimine sızan bu sistematik nefretin bırakın diğer Arap devletlerini, bizim gibi laik toplumlarda bile nasıl kök saldığını son Gazze krizinde gördük. Sosyal medyada, İsrail develetinin şiddetini, onların dinleriyle yani Yahudilikleriyle gerekçelendiren tonlarca yorum yapıldı. Örneğin bir kanalın ana haber spikeri, bir şairden alıntı yaparak Twitter’da şunu yazdı: "Yahudiler mi dediniz, Onlar, yumurtalarını pişirmek için, dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen lanetlilerdir"
Bu cephedeki nefret duygusu ve bu duygunun İsrail saflarındaki karşılığı, İsrail-Filistin çatışmasının 64 yıldır çözülememesinin en temel nedeni. Çünkü bir tür bulaşıcı hastalık haline gelen nefret ve düşmanlık duyguları, zihinleri kirletip gerçeklerle kurulan ilişkiyi çarpıtıyor… Sonuçta rasyonel davranamıyor, doğru hareket edemiyor, yaratıcı politikalar geliştirmiyorsunuz… Bu nedenle Ortadoğu’daki siyasal sorunlar, her türlü mantıklı çözüme açık siyasal bir sorun olmaktan çok, karmaşık bir psikolojik sorun haline geliyor. Demem o ki aslında Filistin-İsrail sorunu, elinden tutulup bir pikoloğa gösterilecek türde bir sorun.
Çözümün önündeki bir başka engel ise o topraklar dışında kalan bizim gibi Müslümanların bu işi bir namus davasına dönüştürürken, ortaya koydukları yanlış tutum nedeniyle güvensizliği köpürtmeleri. İkili sorunların çözümü güvenle başlar, akılcı diplomasiyle sıcaklığa kavuşur, masaya oturulur ve diyalogla devam eder. Ancak aradaki bazı güçler nedeniyle bu güven sağlanamıyor. Ne İran ne Katar ne S. Arabistan ne de diğer güçlü bölge ülkeleri İsrail’i bir devlet olarak tanımıyor zaten. Buna rağmen olaya müdahil oluyorlar; örneğin İran, İsrail’i tanımayan sertlik yanlısı Hamas’a Sudan ve Mısır üzerinden silah aktarıyor… Katar, İsrail’i tanıyan West Bank merkezli Filistin yönetimine deği, Hamas’ın kontolündeki Gazze’ye ekonomik yardım yapmayı planlıyor. Davudoğlu, Tunus Fas gibi ülkelerin dışişleri bakanlarıyla Gazze’ye giderek iyi bir iş gerçekleştiriyor, ancak bu sadece bir gövde gösterisi olarak kalıyor, çünkü İsrail ile temas kurulamıyor. Neticede karşımızda seçim sloganı ‘güçlü güvenlik’ olan Netanyahu var, gövde gösterisinden ne kadar etkilenir ki. ateşkes görüşmelerinde aracı oldu.
Son söz: Saddam, 2000 yılında, İsrail’i ortadan kaldıracağını söylemişti şimdi Ahmedinecad İsrail’i haritadan sileceğini söylüyor. Bu tür radikal tutumların soruna bir faydası yok zararı var ama bu liderlere bir faydası var tabii: Ortadoğu müslümanlarının sağını da solunu da birleştiren Filistin rüzgarını kendi yelkenlerine doldurup güç kazanmak, yani istismar etmek…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

#navbar-iframe { height: 0px; }