17 Şubat 2008 Pazar

ÜNLÜ YAZAR AHMET ALTAN'DAN BAŞBAKAN ERDOĞAN'A : “KENDINE GEL”





AHMET ALTAN'IN TARAF GAZETESINDEKI YAZISI:


AKP ve liberaller


Fehmi Koru’yu yıllardır okurum. Gerek kendi imzasıyla yazdığı yazıları, gerekse Taha Kıvanç imzasıyla yazdığı “kulisleri” okumadan, “merkez medyanın” çarpıttığı gerçeklerin asıl yüzünün anlaşılmasının zor olduğunu düşünürüm.

Birçok gerçeğin “arka cephesini” onun yazılarından öğrendim.

Dün de onun sütununda beni epeyce irkilten gerçeklerle karşılaştım.

Şöyle yazıyordu:

“Ak Parti’ye yakın görüş sahipleri, nicedir, ‘liberaller kendi gündemlerini sürdürüyorlar, o gündem içerisinde Ak Parti tabanını doğrudan ilgilendiren konular bulunmuyor’ diye yazıp söylüyorlardı.”

İrkilmemin nedeni çoktandır kuşkulandığım bir gerçeğin Koru gibi güvenilir bir kalem tarafından açıkça yazılması, bir anlamda itiraf edilmesiydi.

“Ak Parti’ye yakın olanlar liberallerin ayrı bir gündemi olduğunu, bu gündemin AK Parti tabanını doğrudan ilgilendirmediğini” düşünüyorlarmış.

Fevkalade doğru düşünüyorlar.

Onların kendileriyle birebir örtüşmeyen aydınlara taktıkları isimle “liberallerin” kendi gündemleri var.

Onlar Avrupa Birliği standardında bir ülke, içinde türban da dahil hiçbir anlamsız yasağın olmadığı özerk bir üniversite, Kürtlerin çocuklarına anadillerini öğretebilme hakkı, Alevilerin de Sünniler kadar özgürlüğe sahip olduğu bir inanç iklimi, Ermeni meselesinin rahatça konuşabileceği baskısız bir ortam, fikirlerin dile getirilmesini yasaklayan 301. madde gibi ucubeleri içinde taşımayan bir hukuk sistemi istiyorlar.

AKP bunları gerçekleştirmiyor diye bizim “gündemimizde” bunların bulunmadığını mı sanıyordu “Ak Parti’ye yakın” çevreler?

Ama asıl irkiltici soru şu:

Neden bunlar “Ak Parti tabanını” doğrudan ilgilendirmiyor?

Neden bu ülkenin tam anlamıyla özgür bir ülke olması AKP’lilerin ilgisini çekmiyor?

Çekmiyorsa, ki Koru çekmediğini söylüyor, bizim neden sizinle “ortak” bir gündemimiz olsun?

Bizim AKP’nin istediği kadar özgürlüğe razı olacağımızı size kim söyledi?

Hangi özgürlüğün ne zaman verileceğini belirleyecek tek ölçü olarak AKP’nin siyasetini benimseyeceğimize sizi kim inandırdı?

Laikliği bir darbe vesilesi yapmaya çalışan Kemalistlere, ulusalcılara, darbecilere karşı olmamızın, türban dışındaki özgürlük taleplerinin “kendilerini doğrudan ilgilendirmediğini” düşünen AKP’lilerle aramızda hiç tartışmasız “ortaklıklar” yaratacağını mı zannediyorsunuz siz?

Özgürlükleri bir bütün olarak talep etmeyen hiç kimseyle bir ortaklığımız yok bizim.

Bugüne kadar olmadı.

Bundan sonra da olmayacak.

Siz “başkalarının” özgürlüklerine omuz silkerken,“liberallerin” sizinkinden farklı gündemi olmasına şaşırmanızı da doğrusu ya şımarıklık olarak görüyorum.

Siz gerçekten AKP’yi “pusula”, Tayip Erdoğan’ı da “zihinsel önder” olarak kabullenmiş “aydınlar” mı gördünüz çevrenizde?

Öyleleri var mı bilmiyorum, varsa acırım onlara.

Cumhurbaşkanlığı hesaplarıyla Şemdinli skandalının üstünü örttüğünüzde, çok tehlikeli ilişkileri ortaya çıkaran Şemdinli savcısının hayatını kararttığınızda, Dolmabahçe’de Genelkurmay Başkanı ile gizli görüşmeler yaptığınızda, Kürtlerin haklarını küçümsediğinizde, Hrant Dink’in katillerini ortaya çıkaracak adımları atmadığınızda, bizim bunları desteklememizi beklediyseniz, kendinizi fazla abartıyorsunuz demektir.

Avrupa Birliği yolunda adımlar attığınızda, uyum yasalarını çıkartıp hukuku düzeltme çabaları gösterdiğinizde, 27 Nisan muhtırası karşısında başınızı dik tuttuğunuzda, Ergenekon’un en azından bir parçasını yakaladığınızda, türbanı serbest bıraktığınızda sizinle beraberiz.

Ortaklığımız siz özgürlükleri genişlettiğiniz kadardır.

Siz bazı özgürlüklere arkanızı döndüğünüzde, bunların “sizi ilgilendirmediğini” düşündüğünüzde ortaklığımız biter.

Kendi gündemimize döneriz.

Koru’nun yazısında beni kelimenin tam anlamıyla şaşkınlığa uğratan bir açıklama daha vardı.

Başbakan yaptığı bir konuşmada “liberal” bir aydını “azarlamış”.

Kelimeye dikkatinizi çekerim.

“Azarlamış.”

Başbakan gerçekten aklından “azarlamayı” geçirecek kadar kendini kaybetti mi bilmiyorum ama eğer öyleyse ona söylenebilecek tek bir şey var.

“Kendine gel.”

“Şemdinli’nin ürkek çocuklarının” azarlayabileceği birileri bulunmaz bu cenahta.

Sen önce Şemdinli’yi bir aydınlat, Dink’in katillerini bir bul da…

Birisini “azarlamanın” senin haddin olup olmadığını sonra konuşalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

#navbar-iframe { height: 0px; }