12 Temmuz 2009 Pazar

Top tüfek palavra sıra cyber savaşta


Hıdır Geviş- Taraf Gazetesi
Nazar değmesin ama New York ve civarında son bir haftadır havalar bayağı güzel: Hem güneşli hem serin. Normalde bu mevsim, nemli, sıcak ve yapış yapıştır, bu nedenle insanlar pek dışarı çıkmak istemezler. Ancak Sybil ve ben geçen pazar günü dışarıdaydık, havanın sıradışı güzelliğinden istifade etmek istemiştik. Hudson sokağı üzerindeki Philip Marie’de brunch aldıktan sonra çıkıp yukarıya doğru yürümeye başladık. 11. Sokak’tan sola dönerek Meatpacking’e girdik. Aradığımız High Line Park işte tam orada, havada... Ankara’daki Sıhhiye köprüsü gibi. Onun daha da uzun hali. Eski bir demiryolu bu. Zamanında havada değil aşağıdaymış. Ancak raylar üzerinde yük taşıyan trenler, kalabalık sokaklarda çok kaza yapıyor, çok can alıyorlarmış. Şehir yönetimi çareyi, havada, uzun bir köprü-yol inşa etmekte bulmuşlar ve üzerine de rayları döşeyip treni yukarıya taşımışlar. Zamanında çok işe yarayan bu demiryolu, şehirdeki değişimle birlikte işe yaramaz olmuş. 1980’den sonra da hiç kullanılmamış. Şehrin yeni yönetimi 2006’dan beri burayı park yapmak için çalışıyordu. Bu park nihayet 1 ay önce açıldı. Bayağı bir ziyaretçi vardı o gün. Merdivenlerle yukarı çıkıp demiryolu parkında yürüyünce, Hudson nehrini, nehirden geçen yelkenlileri ve New York mimarisini daha iyi görüyorsunuz. Buraya öyle süslü püslü çiçekler ekmemişler. Bitkilerin hepsi doğal, rayların kenarında boy salmış çimenleri görmek güzel. Modern üslupla dizayn edilmiş oturma bankları da ilginç. Çok yaratıcı, çok güzel bir park burası. Ama Sybil bu güzel yürüyüşü burnumdan getirdi. Sürekli bilgisayarını çökerten virüslerden bahsetti durdu. YA BEYAZ EV’DE NE OLDU? Sybil’i bilirim, bana söylemese de bilgisayarına internetten bedava porno filmler indirdiği için virüs kaptığının farkındayım. Peki ya aynı hafta sonu, Beyaz Ev’deki bilgisayarlara ne oldu, onlar neden çöktü? Yoksa orada çalışan devlet yetkilileri de mi Sybil gibi porno film indirirken virüse kapıldılar? Yok yok değil... Onlar sadece cyber saldırının kurbanı oldular. Nasıl mı? Anlatayım... Bizim misafir gezdirdiğimiz o hafta sonu (yani Amerikan Bağımsızlık günü kutlamalarına denk gelen hafta sonu) boyunca Amerika’da ilginç bir saldırı yaşandı. Beyaz Saray ile birlikte, teknoloji hisselerinin işlem gördüğü NASDAQ, hatta FBI, hatta CIA ve Savunma Bakanlığı’nın bilgisayarına bile yoğun bir virüs saldırısı yapıldı ve sistemleri çökertilmeye çalışıldı. Saldırının, Çin, Japonya, Güney Kore ve ülke içindeki zombi bilgisayarlardan (kaydı bulunmayan, sahibi belli olmayan hayalet bilgisayarlar) geldiği tesbit edildi. Geçen salı günü Güney Kore’deki belli stratejik merkezler de cyber saldırıya uğrayınca, bazı Amerikalı yetkililer işin içinde Kuzey Kore’nin olduğunu düşündüler. Olayı Kuzey Kore’nin cyber savaş atağı olarak yorumlayanlar oldu. Ancak kalkıp Kore’ye bu nedenle savaş açmak da hiç olacak iş değildi, çünkü bu organize bir devlet saldırısı mı yoksa tek tek bireylerin saldırısı mı tespit edilemiyordu. Ancak anlaşılmıştı ki organize ve iyi bir cyber savaş, bir ülkeyi rahatlıkla kaosa sürükleyebilir ve hayatı felç edebilirdi, üstelik tek bir kurşun atılmadan, havadan en pahalı bombaları bırakmadan, tek bir insanın canını kıymadan... Bunun bir başka örneği 2007 yılında Estonya’da yaşanmıştı. Başkentte telefon sistemi çökmüş, devlet ofisleri çalışamaz olmuştu. Estonya saldırıyı Rus devletinin organize ettiğini iddia etmişti. Aslına bakarsanız Amerika’daki pek çok stratejik kuruluş, eskiden beri her gün binlerce kez cyber saldırıya uğruyordu. Bu saldırılardan bazılarının arkasında ise rakip devletler olduğu düşünülüyordu. Eski Başkan Bush, Çin’i ülke bilgisayarlarına sızıp bilgi çalmakla itham etmişti. Bunun yanı sıra çalıştıkları şirketlerin bilgisayar programlarına, mantık bombası denilen bir çeşit kod koyarak, çok önemli bilgileri ortadan kaldıran insanların saldırıları da vardı... İşte bütün bu saldırlar, ülke içinde hayati öneme sahip noktaların savunma konusunda ne kadar hassas olduğunu ortaya çıkardı. Başarılı bir saldırı ülkeyi felakete sürükleyebilirdi. Bu gelişme, cyber savaş kavramının daha ciddi tartışılmasını beraberinde getirdi. 2007 yılına gelindiğinde Amerikan Hava Kuvvetleri içinde bir Cyber Saldırı Komutanlığı kurulması gündeme geldi. Geçtiğimiz mayıs ayında, Başkan Obama, Cyber Güvenlik Koordinatörü atayacağını bile açıklamıştı. Son Rusya ziyaretinde, yine bu konunun da gündeme getirileceği söylenmişti, önümüzdeki güz yapılacak BM Genel Kongresi’nde de konu ele alınacak. Türk ordusu bünyesinde cyber savaş adlı bir departman var mı yok mu bilmiyorum. Ama dünyadaki bütün ordulara tavsiyem şu olabilir, insan öldürme gibi vahşi bir mantıkla kurgulanmış askerî yapılar, yeni çağda hiç bir işe yaramıyor. Son 40 yılda dünyanın değişik bölgelerinde çıkan savaşların her birinden, taraflardan ikisi de yenik çıktı. O nedenle, diyorum ki alın zıpkın gibi bilgisayar programcılarını, yazın programları, yollayın virüsleri, ille de birilerini teslim alacaksanız, aklınızla alın, kansız ve acısız alın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

#navbar-iframe { height: 0px; }