15 Şubat 2008 Cuma

Böyle medyaya böyle başbakan...






Ahmet Altan, son günlerde Başbakan ve medya arasında yaşanan tartışmayı farklı bir bakış açısıyla kaleme aldı ve her iki tarafı da düşünce topuna tuttu. Turkiye simdi bu yaziyi tartisacak: ADİL BIR OTORITE Mİ YOKSA ÖZGUR BİR ÜLKE Mİ ISTİYORUZ.

Ahmet Altan / TARAF

Böyle medyaya böyle başbakan...

Doğu toplumlarıyla Batı toplumları arasındaki farklılıkları belirtirken Bernard Lewis çarpıcı bir tanımlama getirmişti.

“Doğulular adalet ister, Batılılar özgürlük.”

Topraktan, köylülükten kopmakta, üreterek bireyselleşmekte çok geciken Doğulu toplumlarda, feodal değerlerin getirdiği bir “otorite” figürü varlığını hep korur.

İnsanlar, o otoritenin “adil” olmasını bekler.

En büyük beklentileri budur.

En büyük “övgü” de budur.

Biz de bu anlayışın çok fazla dışına çıkamıyoruz sanki.

Başbakan önceki gün yaptığı konuşmada, gazeteleri azarlayarak “Toplumun ahlak değerleriyle tamamen ters düşen çırılçıplak kadın resimleri basıyorsunuz, bugüne kadar hangi müdahale yapıldı,” demiş.

Başbakana göre o gazeteleri okuyanlar “toplumun” ve “toplumun değerlerinin” dışında birileri herhalde.

Erdoğan’ın kafasında “iki ayrı toplum” olması bir yana asıl şaşırtıcı sözcük, “müdahale” bence.

“Birisinin gazetelere müdahale edebileceğini” düşünüyor.

Kim müdahale edecek peki?

Herhalde “iktidardaki” güç.

Ve o müdahale olmadığı için de anlaşılan bir teşekkür bekliyor.

Gazetelerin istedikleri resmi basma özgürlükleri başbakana “doğru gözükmüyor” ama onlara anlayışlı davranıyor.

Aynı konuşmayı birisi başbakanın yaptıkları için ya da başbakanın kafasındaki “toplumun değerlerine” uygun davrananlar için yapsa, “Size kim müdahale ediyor,” diye sorsa Erdoğan ne hisseder?

“Siz kimsiniz ki müdahale edeceksiniz,” demez mi?

Der.

Ama birisinin kendisine diyebileceği hiç aklına gelmiyor.

Çünkü o iktidar.

Çünkü o başbakan.

Zihnindeki özgürlük tanımının sınırları da belli ki “müdahale etmemek” konusunda gösterilen “anlayış”.

Gazetelerin özgürlükleri yok, o özgürlükleri onlara bağışlayan bir “otorite” var.

Tabii, özgürlüğü algılama konusunda sorun yaşayan sadece başbakan değil.

Onun çattığı gazetelerde de aynı sorunu görüyoruz.

O gazeteler de üniversiteli kızların istedikleri gibi giyinebileceğini tam kavrayamıyor.

Öğrenciler başlarını bağlarlarsa “şeriat” gelir “kaos” olur, diye bağırıyorlar.

İnsanların istedikleri gibi giyinmelerine olanak tanıyan bir özgürlük anlayışları yok.

Bir “otorite” o çocuklara nasıl giyineceklerini söyleyecek.

Öğrenciler, Allah muhafaza kendi istedikleri gibi giyinirlerse ülke karışacak, laiklik elden gidecek, kaos gelecek.

Ne tuhaftır ki, “türban konusunda” en fazla bağıran gazeteler, devletin içine uzanan “Ergenekon” çetesi hakkında da en suskun olan gazeteler.

Ergenekon’la ilgili haberler onlara ilgi çekici gelmiyor.

Devlet destekli çeteler “kaos” yaratmıyor ama kızların türban giymesi “kaos” yaratıyor onlara göre.

Devletin içindeki “bir otoritenin” çeteler oluşturmasından rahatsız değiller, kızların giyinme “özgürlüğünden” rahatsızlar.

Aynen başbakanın ağzıyla onlar da “sokaklarda türban takıyorsunuz ya, kim size müdahale ediyor” diye sormak istiyorlar.

Onların aklında da müdahale edebilecek bir “otorite” bulunuyor çünkü.

Bu toplum, özgürlüklerin bir bütün olduğunu kavrayamıyor.

İnsanların istedikleri gibi inanabilecekleri, inançlarına uygun giyinip davranabilecekleri, istedikleri gibi düşünebilecekleri, düşündüklerini istedikleri gibi söyleyebilecekleri bir ülke onlara “tehlikeli” gözüküyor.

Hepsinin kafasında özgürlükleri sınırlamak için bir “ölçü” bulunuyor.

Birisi için “toplumun değerleri” dediği bir ölçü, öbürünün kafasında “çağdaşlık” dediği bir ölçü özgürlüklerin sınırını çizecek.

Niye “toplumun değerleri” ve “çağdaşlık” tam bir özgürlüğü benimseyemiyor, onu söylemiyorlar.

Birbirlerinin tümüyle zıddı gibi gözükürken birbirlerine pek benziyorlar.

Özgürlük istemiyor bunlar.

Her inancı ve her düşünceyi kapsayan bir özgürlük onlara yabancı.

Her sözlerinde, her davranışlarında, her satırlarında çıkıyor bu ortaya.

Özgürlüğü benimsemek zor iş anlaşılan.

Kendileri özgürlüğe muhtaçken başkalarının özgürlüğüne karşı çıkanların kavga ettiği bir ülkede yaşamak daha da zor.

Allahtan İsmet Özel var.

Çok sıkıldığında ondan bir mısra söylüyor insan.

“Bana ne çerçilerden, çerilerden, kullardan.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

#navbar-iframe { height: 0px; }