Alman Doktor Gunther von Hagens’in, bir çeşit plastikle kaplanmış ölü insan bedenlerinden oluşan sergisi tüm dünyada çok büyük ilgi görüyor. Oysa bu bedenler Çin’de idam edilmiş mahkûmlardan oluşuyor ve soğumadan Hagens’in ceset üretim atölyelerine yetiştiriliyorlar
HIDIR GEVİŞ/NEW YORK
Havaların soğuk olduğu bazı günler, bir kaç arkadaş evlerde toplanıp sıcak bir şeyler içiyor, belki hafif yiyecekler atıştırıyor, konuşuyor-gülüyor, bazende televizyon izliyoruz. Geçen gün kendimi Edward’ın evine attım. Bir kaç kişiyi daha aradık ama gelmediler. Edward bana apple sider hazırladı. Elma suyu (Elma suyu yoksa taze elma kompostosu da olabilir), tarçın, portakal suyu ve azıcık da limon suyu ve karanfili, ağzınızın tadı--gözünüzün kararıyla karıştırıp-kaynatıyorsunuz, ortaya apple cider çıkıyor. Tadı nefis. Kafanıza göre şeker de katabilirsiniz içine. Çay gibi içiyorsunuz, ben 4 fincan içtim o akşam.
İnsan sürekli bibirini görünce sohbet için konu sıkıntısı çekiyor, Çekiştirilecek her şeyi çekiştirmiş oluyorsunuz. Türkiyeli arkadaşlarımla biraraya gelince zorluk çekmiyorum. Çünkü ağzını açan Amerikalılar böyle-Amerikalılar şöyle diye söze giriyor, bitmeyen bir hikaye onların Amerikalılarla ilişkileri. Yaşadıkları her sorunun sebebini getirip getirip Amerikalılar’a bağlıyorlar. Yarabbim, Türkiye’de Amerikalılar burada Amerikalılar. Türkler her taşın altında Amerikali görüyor. Bir Türk çıksa ve “görücü usulüyle istenen annemin zorla babamla evlendirilmesi ve mutsuz bir kadın haline getirilmesinin arkasında yatan asıl sebep CIA’dir “ dese, hiç şaşırmayacağım.
Neyse. Biz de Edward’la kendi kendimizi eğlendirmek için aramızda bir oyun oynadık. Oyun şöyle: İkimiz de göye film yönetmeniyiz ve sinema tarihindeki rastgele bazı filmler seçeceğiz. Sonra da diyeceğiz ki eğer bu filmlerin 2008 versiyonunu çekersek, kimlere hangi rolleri oneririz. Fakat oyuncu adaylarımızın sahiden oyuncu değil, gerçek hayattan kişiler olması (politikacı-din adamı-bilimadamı) gerekiyor.
Bu oyun boyunca kimleri ne rollere sokmadık ki: Bill Clinton, Kırmızi Şapkalı Kız’ın uzun metrajli film versiyonunda, elinde sepetiyle koştura koştura ormanda yürüdü. Hilary Clinton ise bir zamanlar Faye Dunaway’in canlandırdığı Joan Crawford (Bu oyuncu gerçek hayatta tam anlamıyla bir zir deliydi) rolündeydi: Cinlendigi bir anda eline koca bahçe makasını alıp bir yandan zırlıya zırlıya ağlıyor bir yandan da evin önündeki güzelim gül ağaçlarını kesip atıyor. Rıhtımlar Üzerinde filminde liman isçisini oynayan Marlon Brando’nun rolünü Recep Tayyip Erdogan a (Biliyorum bütün arkadaşlarım benden nefret edecek ama itiraf etmeliyim: 39 yıllık hayatım süresince kanımın ısındığı tek TC Başbakanı) verdim. George W. Bush ise Oz Büyücüsü’ndeki teneke adam Tın Man rolünde.
En son, Drakula filmine geldi sıra. Kont Drakula’yı en iyi Dr. Günther von Hagen’in oynayacağını belirttim. Edward haliyle Sayın Erdoğan için sorduğu soruyu tekrarladı “O da kim”
Başladım bu doktorun kim olduğunu anlatmaya.
İYİ:
Dr. Hagen’in hazırladığı Body World (Vücut Dünyası) adlı segiler, dünyanın her yerinde insanların akınına uğruyor. Bu bir resim sergisi değil heykel sergisi de değil, antika sergisi hiç değil. Peki ne? Bu bir insan sergisi. Sergilenenler ölü insan bedenleri. Anne-babalar çocuklarını elinden tutup bu sergiye götürüyorlar, çünkü insan anatonomisini öğrenmek açısından eğitici bir sergi olduğunu düşünüyorlar.
Sergilenen cesetler “Plastination” diye adlandırılan
özel bir işlemden geçiriliyor. Kafanizda canlandırabilmeniz için en basitinden şöyle tanımlayabilirim. Bakkalda satılan bazı yiyecekler nasıl ki plastik bir poşet içine konmuş ve vakumlanarak havası alınıyor, iste bu yöntemden türetilmiş bir şey. Temel olarak yöntem bu. Tabi elbette çok daha komplike-karmaşık ve kimyasal bir süreç. Bu kez benzeri şey insan bedeni ve organları üzerinde yapılıyor. Ancak bu o kadar gelişmiş tekniklerle yapılıyor ki, bedenin plastikle kaplı olduğunu anlamakta zorlanıyorsunuz.
Dr. Hagen, plastination teknigini Heidelberg Ünivesritesi Anatomi Enstitüsü nde bulunduğu 1977 yılında keşfetmiş ve daha sonrakı yıllarda da patentini almıi. Bu yönteme her geçen gün yeni bir şey eklenerek geliştirliyor.
İste Hagen yönettiği bir ekip ölü insan bedenlerini yukarıdakı süreçten geçirerek sergilenmeye hazır hale getiriyorlar. Tabi aslında sergi sadece kuru bir anatomi sergisi değil. Daha farklı. Bir anlamda anatomi bilimi ve sanatın buluşması gibi bir şey. Sergi salonuna girdiğinizde bir köşede futbol oynuyor pozisyonundaki bir ceset, diğer köşede koşuyor
pozisyonunda bir başka ceset, öte yanda karnında bebeğini taşıyan hamile kadının uzanmıs yatan heykelimsi cesedini görüyorsunuz. Cesetlerin katman katman kaslarını, vücut yağlarını, iç organlarını, damarları beyinlerini, her şeyini en kücük detaylarına kadar görebiliyorsunuz.
Bu sergi Türkiye’ye gelirse ya da siz yurt dışına giderseniz, kesinlikle sigara içen yakınlarınızı da beraberinizde götürmelisiniz. Çünkü sergide iki faklı insanın akciğerleri sergileniyor. Biri sigara içen bir insanin adeta kömürleşmis simsiyah renkli akciğeri, diğeri sigara içmeyen sağlıklı bir baska insanın bembeyaz ak ciğeri. Sergiyi gezdikten sonra sigaranin gerçekten insana ne yaptığını çıplak gözlerinizle görüyorsunuz.
Bazılarinin deha olarak adlandırdıği Dr. Günther von Hagen Alman asıllı bir bilimadamı
Sergileri bir değil birden fazla, bir şehirde değil aynı anda birden fazla şehirde sergileniyor. Mağaza zinciri gibi yani. New York, Boston, Tokyo, Sidney gezip duruyor. Şu anda sadece Amerika da üç ayrı şehirde sergiler devam ediyor (bodyworlds.com adli siteden detaylari ogrenebilirsiniz). Bu sergiler, ‘Body Works’, ‘Body World’ ve ‘The Amazing Human Body’ gibi
değişik isimlerle dünya turnesindeler: Milyonlarca insan bu sergileri ziyaret ediyor. Japonya’da, 1996-1998 yılları arasında 2.5 milyon kişi sergiyi gezmiş. Önceki yıl Berlin’de,
7 ay içinde sergiyi gezenlerin sayısı ise 1 milyon 400 bin.
KÖTÜ
Madalyonun bir de öteki tarafı var tabii. Günther von
Hagen’in bu başarısının arka planında neler olup bittiğini görünce insanın aklına ister istemez, Hitler döneminin ünlü professörlerinden Dr. Carl
Schneider geliyor. Dr, Scheneider, bundan 67 yıl önce, Heidelberg Universitesi Psikiatri Servisi Başkanıydı. Bu görevi süresince, “geri zekalı” teşhisi koyduğu cocuk hastalarını öldürüp, beyinlerinin koleksiyonunu yapıyordu. O’na göre bu katliam çok normaldi, cünkü öldürülen çocukların beyinleri bilimsel araştırmalar için kullanılıyordu.
Aman ne alaka demeyin. Dr. Von Hagen in sergiledigi cesetleri nasıl ele geçirdiğini öğrenince bazı alışkanlıkların nerden geldiğini görüyorsunuz. Von Hage’in Çin’de yaşadığı söyleniyor ve orada kurduğu imalathanede, eline düşen taze insan bedenlerini kimyasal
işlemlerden geçirip dünyadaki sergilere hazır hale getiriyor.
“Taze insan bedeni de ne demek” diyorsunuz büyük bir ihtimalle. Devam edeyim. Ceset kaynağının Çin devletinin 5.sınıf adliye koridorları olduğu ileri sürülüyor. Çin hükümeti, rejime karşı mücadele eden Falun Gong taraftarlarını bu adliyelerde uyduruk ceza yasalarıyla yargılayıp idama mahkum ediyor, sonra da idam edilen mahkumların bir kısmının cesetlerini Von Hogen’in eline veriyor.
Peki bu mahkumların idamı nasıl yapılıyor? O konudaki iddialar çok korkunç: Esas ürkütücü nokta da burası zaten. Söylendigine gore, Çin’in Yunnan bölgesinde yargılanan mahkumlar,14 kişilik penceresi olmayan minibüslere bindiriliyor. Minibüste, mahkumlar dışında bir doktor, bir cellat, bir mahkeme görevlisi ve bir başka devlet görevlisi yer alıyor. Minibus, mahkemenin olduğu bölgeden ayrılıp Dr. Von Hagan’in sahil kenti Dalian’daki ceset fabrikasina doğru yola çıkıyor.
Mahkumlar, işte bu yol üzerinde yolculuk ederken idam ediliyorlar.
Çinde mahkumlar genellikle, enselerinden beyne doğru kurşun sıkılarak idam ediliyor. Çin adaleti, 10 mahkumu birbirinin gözü önünde beyinlerine kurşun sıkarak idam ediyor. Doktorlar böbrek-kalp ne isterlerse söküp alıyorlar ve bir buz kabında saklıyorlar. Mahkumun artan bedeni de Dr. Von Hagan’a yetiştiriliyor: taze taze, soğumadan, Doktorumuz taze cesetleri daha iyi işleyebilsin, üzerinde daha rahat çalışsın diye. Sonrada O’nun dahiyane işlemlerinden geçirilen cesetler gelişmiş batı ülkelerine postalanıyor.
ÇİRKİN:
Bazı kesimler, Dr. Von Hagan ın, bilim ve eğitim adına Çin hükümetiyle işbirliği yaparak etik davranmadigi iddiasinda bulunuyor. Ancak bu konuda çıkan sesler çok cılız. Ayrıca Uluslararası İnsan Hakları Gözleme komiteleri gibi sivil örgütler hariç hiç bir devlet, Çin yönetimine terslenmiyor.
Dr. Von Hagan, 1996 dan beri Çin-Dalian’daki Tıp Fakültesi’nde öğretşm görevlisi olarak görev yapıyor. Çin hükümetinin desteğiyle 2001 yılında 250 kişinin çalıştığı kendi özel ceset fabrikasını kurdu. Aynı zamanda Kirgizistan- Bişkek’deki “Plastination” Araştırma Merkezi’nin de başına geçti. Ekim 2003 de Kırgızistan Meclisi’ndeki bir araştırma komisyonu onu yüzlerce ölü Kırgız mahkumun bedenini yasadışı yollardan hareket ederek kullanmakla suçladı.
Bu arada Çin devletinin zaten bu konularda adı çıkmis 70’e inmez 60’a. Uluslararası Af Örgütü raporlarına göre yılda en az 3 bin dört yüz vatandaşını idam eden Çin, bunların ölüsünden bile para kazanmaya bakıyor. Çin hükümetinin uzun bir zamandan beri uluslarası piyasaya kadavra ve organ pazarladığı biliniyor. Organlar, dünya pazarında, 40 bin dolardan 250 bin dolara kadar alıcı bulabiliyor.
Yabancılar gidiyor, Çin’deki askeri hastanelerde organlarını takınıp yüklü de bir para ödeyip geri dönüyorlar. Hong Kong’lu doktor Man Kam Chan bugüne kadar 200 hastasına Çinde organ takılmasını sağladığını, kendi ağzıyla itiraf ediyor. Özellikle Pekin, Shanghai ve Guangzhou gibi büyük kentlerde gerçekleştirilen idamlarda katledilen hiç bir mahkumun cesedi telef edilmiyor ve organa dönüştürülüyor.
Bazen insanın son söz olarak bir şey diyesi değil, sadece kötülere beddua edesi geliyor.Ancak ben yinede tarzımı bozmayacagım ve yukarıdaki meselenin değerlendirilmesini hepinizin kendi kişisel adaletine bırakacağım. hidirgevis@yahoo.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder