Putin dünya siyasetinin en kendine özgü liderlerinden: en az ergenlik çağındaki gençler kadar ben buradayım demek istiyor, üstelik hiç tükenmeyen bir heves ve gayretle. Maharet, vicdan ve mükemmeliyet vurgusu yapılan fotoğraflarında, kutup ayısına şefkat gösteriyor, savaş uçağı kullanıyor, göğsünü açıp ata biniyor, karate yapıyor. Yani bir tür sevilme- beğenilme- onaylanma ihtiyacı var Putin’de. Yoksa bu çabaları sadece bir marketing girişimi olarak izah edilemez.
Putin, yakın zaman önce 60. yaşını kutladı; adına “iyi kalpli adam” sergileri mi açılmadı, dergiler Putin özel sayıları mı çıkarmadı, konserler mi düzenlenmedi... Şenliğe dönüşen etkinlikler, medyada “bayram” olarak nitelendirildi. Bu manzara Putin için iyi mi... nereden baktığınıza bağlı. Biliyoruz ki bu dönemde baba oğula böyle bir ilgi göstermez, halk siyasetçiye neden göstersin. Bütün bu tertiplerinin arkasında muhtemelen Putin’e şirin görünmeye çalışan işgüzar yöneticiler var. Bu da işin öteki yüzünü gösteriyor: bir devlet adamına yaranma çabası demokrasilerde değil otoriter rejimlerde olur. Zaten karşımızda Stalin tecrübesi yaşamış bir toplum var: dolayısıyla geçmiş reflekslerini bugüne transfer edip Putin’e yöneltmekte zorluk çekmiyorlar.
Putin’in doğum gününü pek çok dünya lideri ile birlikte Başbakan Erdoğan da kutlamıştı. İlginçtir, Suriye nedeniyle şimdi ilişkileri limonileşen bu iki lider arasında pek çok benzerlik var. İşte benim çıkarabildiklerim.
Üç çocuk kampanyası: Erdoğan daha geçenlerde, düğününe katıldığı Olimpiyat şampiyonu Alptekin’den üç çocuk beklediğini dile getirdi. Bu istek kaynağını, nüfus ve ekonomik ilerleme arasında birbirini yükselten bir korelasyon ilişkisi olduğu tezinden alıyor. Putin de ülke nüfusunu 142 milyondan 154’e çekmek için ailelere ciddi biçimde çocuk yardımı yapıyor. Üçüncü çocuk ise çok kritik. Üçüncü çocuğu yapınca aylık yardım yedi bin rubleye kadar yükseliyor.
Ekonomik başarı: Putin’in ekonomik başarısının modern bir mit olduğunu, onun oligarşik bir kapitalizm inşa ettiğini iddia edenler var, diktatör olduğunu da... Kim ne derlerse desin: Putin, Rusya ekonomisini ciddi biçimde toparladı. Evet, ülke ekonomisi petrol ve doğalgaza bağımlı olabilir ama sonuçta Putin döneminde yaşam standartları iki kat arttı. Dünyanın 20. büyük ekonomisiyken altıncı büyük ekonomisi hâline geldi. Ya Erdoğan, ona da diktatör diyenler var... Ancak o da ekonomik bir enkaz devralmıştı ancak Türkiye geçen yıl dünyanın Çin’den sonra en hızlı büyüyen ikinci ekonomisi oldu. Dünyanın en büyük ekonomisi sıralamasında ise 15. sıraya çıktı.
Büyük İmparatorluk hayali: Putin, dağılan eski Sovyet Cumhuriyetleri üzerine kontrolü arttırarak Rusya’yı yineden eski günlerine geri götürme hevesi taşıyor. Yakın zaman evvel, Gürcistan seçimlerini, “Putin’in kuklası” denen İvanişvili liderliğindeki parti kazandı. Putin’in Ukrayna’da falan yaptıklarını anlatmama gerek yok. Peki Erdoğan? Osmanlı sınırlarında yer alan Kürdistan, Mısır, Tunus gibi bölge ve ülkelerin liderleri de son AK Parti kongresindeydi. Dolayısıyla Amerikan Cumhuriyetçilerinin, Türkiye’yi yeni bir Osmanlı devleti kurmaya çalışmakla itham etmeleri, Obama’yı da bu projeye destek olmakla suçlamaları boşuna değil.
Cumhurbaşkanlığı-Başbakanlık: Putin 2000’den 2008’e devlet başkanlığı yaptı ancak anayasa nedeniyle üçüncü kez bu göreve seçilme şansı yoktu, bunun üzerine istediği gibi kontrol edebileceği bir isim olan Dimitri Medvedev’in devlet başkanlığına seçilmesini sağladı, kendisi de başbakan kaldı. 2012’de siyasal sistemdeki oynamalarla seçimlere girdi ve bir değiş tokuş yaptı: bu kez altı yıllığına yeniden devlet başkanı oldu... Medvedev de başbakanlığı aldı. Bu durum Erdoğan’ın kontrolü elden bırakmadan Köşk’e çıkma isteğiyle ilgili spekülasyonları çağrıştırıyor.
Eleştiriye tahammülsüzlük: Putin eleştiriye tahammüllü değil, eleştirenlere de bire bir takıyor, gazetecilerden tutun da Pussy Riot gibi müzik gruplarına kadar. Davaları için saçını süpürge edenlerde görülen bir alınganlığa sahip Putin. Eleştiriyi kendine yapılmış bir yardım ya da bireylerin vatandaşlık hakkı olarak değil, nankörlük veya maksatlı bir saldırı olarak görüp cezalandırıyor. Güçlü bir liderin bu kadar küçük şeyler üzerinde durması, ondaki gizli özgüven zayıflığına bağlanabilir. Yıkılmış bir sosyalist sistemin türbülansından çıkıp gelmiş, bilinçaltında her şeyin birden bozulup geriye gidebileceği endişesi taşıyor ve sonuç olarak en küçük eleştiriyi tehlike olarak algılıyor. Erdoğan da askerî vesayet sisteminin türbülansından çıkıp geldi. O da bugün güçlü bir lider ama Putin’dekine benzer kaygılarla hareket ediyor... Gazeteci Nuray Mert’i meydan konuşmalarında eleştirmiş ve ardından aynı gazeteci işini kaybetmişti.
Maço ve kontrolcü: Putin ilerleyen yaşına rağmen hoş ve fit bir erkek; spor yapıyor, birçok hobisi var. Erdoğan’ın hobisi yok, spor yapmıyor ama Putin kadar fit hatta daha da yakışıklı. İkisi de kontrolcü, maço ve sert mizaçlı.
Dipten geldiler: Putin, gizli servis KGB’de alt düzeyde bir yöneticiydi, Erdoğan ise İETT’de geçici işe alınmış bir çalışan. İkisi de bugün nerede.
Bizde Erdoğan’ın doğum günü milletçe kutlanmadı hiç. Bu da hem Erdoğan ve Putin arasında, hem de Türkiye ve Rusya demokrasileri arasındaki önemli bir fark.
hidirgevis@yahoo.com
twitter.com/ hidirgevis
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder